
| Ders Kodu | : SOS308 |
| Ders Türü | : Zorunlu |
| Ders Grubu | : Lisans |
| Eğitim Dili | : Türkçe |
| Staj Durumu | : Yok |
| Teori | : 3 |
| Uyg. | : 0 |
| Kredi | : 3 |
| Laboratuvar | : 0 |
| AKTS | : 5 |
Siyaset sosyolojisi, siyasal fenomenleri sosyolojik bir perspektifle incelemeyi amaçlarken önceliğini zaman içerisinde değiştirebilmektedir. Siyaset alanındaki temel sorulara ve araştırma konularına genel bir bakış sunmayı amaçlamaktadır: Siyasi iktidarın doğasını, devletin ve sınıfların yapısını ve değişen anlamlarını incelemeyi amaçladığı gibi siyasal sosyalleşme, siyaset ve kültür, siyasal katılım sorunlarını geleneksel olarak incelemeye devam etmektedir. Tüm bunlara ek olarak son yirmi yılda ortaya çıkan kültür ve kimlik temelli siyasetin yapısını, dinamiklerini ve gidişatını sosyal hareketlere önemli bir yer vererek anlamaya çalışmaktadır. Aynı zamanda, siyasal sosyoloji kültürün ve siyasal fenomenlerin anlamlarının onların hakikatte ne olduklarının önüne geçtiği bir dönemde son yıllara yükselmekte olan hakikat ötesi siyaset ve popülist siyasete özel bir ilgiyle yaklaşmak durumundadır.
Siyaset sosyolojisi, çok çeşitli anlamlarda tanımlanabilmekle birlikte güç, iktidar ve bunların kullanımının sosyal olarak nasıl örgütlendiğinin incelenmesi olarak tanımlanabilir. A. Orum gibi kimi yazarlara göre Siyasal sosyoloji “siyasetin toplumsal koşullarına yani siyasetin toplumdaki diğer hadiseler tarafından hem nasıl şekillendiği hem de onları nasıl şekillendirdiğine dikkat çeker. Siyaset sahnesini ve onun aktörlerini toplumdaki diğer hadiselerden bağımsız olarak tahlil etmek yerine, siyasal sosyoloji bu arenayı tüm toplumsal kurumlarla yakından ilişkili olarak inceler”. Dows ve Hughes gibi yazarlar ise siyasal sosyolojinin temel odak noktası ve inceleme nesnesinin devlet kurumları olması gereği üzerinde birleşirler. Bu gruptaki birçok yazar öncelikli olarak toplumun bir olgu olarak devleti hangi yollarla etkilendiğiyle ilgilenmişlerdir (Dows ve Hughes, 1972). Son yirmi yılda ise siyasal sosyoloji toplumun devleti nasıl etkilediği üzerinde odaklanmaktan uzaklaşmıştır. Çünkü her şeyden önce ekonomik, siyasal ve kültürel küreselleşme devleti önemli ölçüde zayıflatmıştır. Aynı zamanda sınıf siyaseti olarak adlandırdığımız siyasetin toplumsal temellerinin zayıflaması sonucunda siyasal alandaki etkinliğinin dönüşerek azalması, bunun tersine kültür ve kimlik siyasetinin yükselişe geçmesiyle birlikte hem yerel hem de küresel çapta siyasetin doğası ve içeriği değişmiş bulunuyor. Dolayısıyla son yirmi yıldır siyasal sosyoloji giderek daha fazla kültürel siyasetle ilgilidir: neyin “siyasallaştığını” hükümet, siyasal partiler ve devlet bünyesinde olup biten bakarak anlamak mümkün değildir veya bunlarla sınırlandırılmak yeterli değildir. Kültürel siyaset perspektifi aynı zamanda özellikle bireylerin ve grupların kimlik mücadele ve taleplerine ilişkindir. 1990’lı yıllardan buyana siyasal sosyoloji toplumun devleti nasıl etkilediği sorusundan giderek uzaklaşmıştır. Bugünkü siyasal sosyolojiye göre bu yaklaşım geçerliliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Çünkü 90’larda ortaya çıkan neoliberal ekonomik düzen ve bunun küresel çapta bir hegemonya oluşturmuş olması devletin eski ‘özerkliğini’ ortadan kaldırmış onun zayıflamasına sebep olmuştur. Bu süreçte ulusal partilerin çevresinde örgütlendiği toplumsal sınıfların yapısı ve içeriğinin değişmesi, sınıf-temelli siyasetin ve siyasal parti sisteminin de değişmiştir. Kitle iletişimi, sosyal medyadaki gelişmeler, tüketim kültürünün büyümesi, sendikalar gibi dayanışma ağlarının parçalanması artan bireyselleşme, yaşam biçimlerinin çeşitlenmesi gibi gelişmeler kültürel ve kimliksel alanların siyasallaşmasıyla sonuçlanmıştır.